Spor müsabakaları üzerinden bahis oynamak caiz midir
Kumarda, sonu tahmin edilen iÅin oyun olması, kazançlı, baÅarılı olması veya zararlı olması arasında fark yoktur. Cambazın düÅüp düÅmeyeceÄini, geminin batıp batmayacaÄını tahmin edenlerin, birbirlerine para vermek için sözleÅmeleri de kumar olur. Bunun içindir ki, oyun, yarıŠyapılmaksızın, kumarcıların isimleri veya para ile aldıkları biletlerin numaraları arasında piyango çekerek, çekilen numara sahiplerine, biletlerden toplanan paraların hepsini veya bir miktarını daÄıtmak kumar olur. Çünkü, piyangoya katılanların hepsi kendi numarasının çekileceÄini ümit etmektedir. Tahminleri doÄru çıkanlar, yanlıŠçıkanların önceden verdikleri paraları almaktadırlar. Aldıkları para ile, önceden bilete verdikleri paranın farkını, tahminleri yanlıŠçıkanlardan almıŠolmaktadırlar. Tahminleri yanlıŠçıkacaklardan para toplamak güç olacaÄı ve bunlar önceden belli olmadıkları için, piyangoya katılanların hepsinden, önceden bilet ücreti ismi altında para toplanmakta, tahmini doÄru çıkanların vermiÅ oldukları, sonra kendilerine iade edilmektedir. Toplanan paraların hepsini piyango sahibi almakta, aslan payını kendine ayırıp, geri kalanını tahminleri doÄru çıkanlara vermektedir. Piyango sahibi, kumara iÅtirak etmese bile, harama sebep olduÄu için, büyük günah iÅlemekte ve piyangoya iÅtirak edenleri, soymakta, sömürmektedir.
Spor dalında bahis oynamak caiz olmadığı için haram mı sayılır
Gerek Kur’an gerekse hadislerde kumar ilke olarak yasaklanmış, nelerin kumar olduğu tek tek sayılmayıp kumar yasağı belli birkaç örnek üzerinde gösterilmiştir. Dolayısıyla bundan kumarın yalnızca zikredilen çeşitlerinin yasak olduğu sonucu çıkarılamaz. İslâm dini kumarı yasaklarken bunun belli nevilerini değil götürdüğü sonucu hedef almıştır. Dinin bu yasağının iyi anlaşılabilmesi, hem kumar yasağının dayandığı gerekçelerin bilinmesiyle hem de kumarın yapısal analizinin yapılıp onun benzeri işlemlerden farkının belirlenmesiyle mümkün olur. Nitekim tarihsel süreçte fakihler, Kur’an ve Sünnet’te ilke olarak geçen kumar yasağını kendi dönemlerinde yorumlamaya ve yasağın kapsamını belirlemeye çalışırken hem konuya ilişkin dinî emir ve yasakların ortam ve amacını, hem de içinde yaşadıkları toplumda salgın bir hastalık halini alan kötü alışkanlıkları ve bunların yol açtığı olumsuz sonuçları göz önüne almışlar, bu zeminde kumar kapsamına sokulabilecek işlem türlerini ve bunların dinî hükmünü açıklamaya çalışmışlardır. Doğrudan kumar oyunlarının yanı sıra at ve ok atma yarışı, güvercin uçurma, güreş ve yüzme gibi esasında câiz olan olayların sonuçları üzerinde bahis tutuşmanın ve bu yolla kazanç sağlamanın câiz görülmeyişi, başta Hanefîler olmak üzere fakihlerin önemli bir bölümünün kur‘ayı hak kazandırıcı bir işlem olarak görmemesi de kumar yasağını ihlâl etme endişesinden kaynaklanır (Serahsî, VII, 75-76; XV, 7-8; Kâsânî, VI, 206; İbn Kudâme, IV, 43; IX, 468, 472, 484; Şemseddin er-Remlî, VIII, 168). Konuya ilişkin olarak belirlenen ölçü ve yaklaşımlar dikkatle incelendiğinde İslâm’daki kumar yasağının Câhiliye’deki şekliyle veya sınırlı sayıdaki birkaç kişi arasında cereyan eden şans oyunuyla sınırlı olmadığı, günümüzde çeşitli isim ve tanıtım altında sürdürülen ve kurumsallaşan, ancak önceden belli olmayan bir sonuca ve şansa bağlı olarak müştereken bahisleşme içinde kazanmayı veya kaybetmeyi konu edindiği için kumar mahiyetinde olan çekilişler, şans oyunları ve yarış sonuçları üzerinde bahis tutuşma gibi yaygın uygulamaların da bu kapsamda olduğu anlaşılır. Elde edilen gelirin hayra harcanması veya tertipleyenler tarafından kamu yararına pay aktarımı yapılması bunların dinî hükmünü değiştirmez. Kazanan veya kur’a isabet eden şahsa verilmek üzere katılımcıların her birinin ayrı ayrı bedel koyması veya bir bedel vaadinde bulunması kumar sayılırken böyle bir ödeme yahut vaadin üçüncü şahıslar tarafından ve tek taraflı olarak yapılması katılımcılar bu amaçla ayrıca ödeme yapmadığı sürece kumar sayılmaz. Birincisinde şansa veya bilinmez bir sonuca bağlanmış karşılıklı olarak kazanma ve kaybetme söz konusu iken ikincisinde katılımcıların dışındaki bir şahıs veya kurum tarafından yapılmış teşvik amaçlı bir ödüllendirme söz konusudur.
Görüldüğü üzere câhiliye döneminin en önemli zararlı alışkanlıklarından birisi kumardır. Câhiliye insanının kumara olan düşkünlüğünden dolayı içkinin tedrîcen yasaklanışı gibi kumarın yasak edilmesi de aşama aşama olmuştur. Mekke döneminde henüz içki ve kumar yasaklanmamıştı. Allah Resûlü (sas) Medine’ye hicret ettiğinde Medineliler şarap içiyorlar ve kumar oynayarak elde ettikleri kazançları yiyorlardı. Onlar, Allah Resûlü’ne (sas) bu iki konuyu sordular. Bunun üzerine, "Sana, içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için birtakım faydalar vardır. Ancak onların günahı faydasından daha büyüktür..." âyeti nâzil oldu. Ancak bu âyet, ashâb tarafından içki ve kumar henüz haram kılınmadı şeklinde algılandı. Bu nedenle onlar içkiye ve kumara devam ettiler. Bir gün muhacirlerden içki içmiş biri akşam namazında imam oldu ve arkadaşlarına namaz kıldırdı. Kıraatte yanılıp okuduğu yeri karıştırdı. Bunun üzerine, "Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın." âyeti nâzil oldu. Fakat insanlar şarap içmeye devam ettiler. Sarhoş olmayacak kadar şarap içiyorlar, sonra namaz kılıyorlardı. Bunun üzerine, "Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı (cc) anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?" âyeti nâzil oldu. Böylelikle içki ve kumar Kur’an emriyle kesin olarak yasaklandı. Ayrıca Hz. Ömer’in (ra), "Allah’ım! İçkinin hükmünü, bizim için sadra şifa olacak şekilde açıkla!" diye dua ettiği, onun bu yakarışı sonrasında yukarıda yer alan âyetlerin nâzil olduğu ve bunun üzerine Hz. Ömer’in (ra), "Vazgeçtik, vazgeçtik!" diye Rabbine olan itaatini dile getirdiği belirtilmektedir.
Spor müsabakaları üzerinden bahis oynamak caiz midir ..
Fıkıh literatüründe kumar iki açıdan ele alınır. Bir yönüyle kumar toplum ve Allah hakları, yani genel ahlâkın korunması, münker ve haram bir işin toplumda yayılmasının önlenmesi kapsamında ele alınmış, kumar oynama şahitliğin kabulünü engelleyen ve kamu düzenini ihlâl ettiği için muhtesip tarafından engellenmesi gereken kötü bir davranış olarak görülmüştür (Şâfiî, VII, 54; İbn Kudâme, X, 150-151). Bu açıdan kumar, kişinin adalet vasfını düşüren ve ta‘zîr cezasını gerektiren bir suç sayılmıştır. Diğer taraftan özellikle ilk dönem metinlerinde kımâr kelimesi muhatara, garar, cehalet, ayb gibi kelimelerle birlikte kullanılarak bazı hukukî işlemlerin hukuka aykırı biçimde risk ve belirsizlik taşıdığına işaret edilmiş ve işlemin geçersizliği ve adem-i cevâzı için mesnet yapılmıştır (Şâfiî, III, 64, 232; VI, 223; VII, 134; Sahnûn, III, 423; IV, 28, 40, 84, 106, 413; Müzenî, s. 81; Cessâs, III, 127; Bâcî, IV, 246; Serahsî, XI, 153). Bu anlayışın sonucu olarak şahıs haklarının korunmasının öncelik taşıdığı muâmelât hukukunda para ve mal değişiminden selem ve şirket akdine, mal bölüşümünden icâre ve davaya kadar faiz yasağının kapsamına girebilecek veya sonucu belirsizlik taşıdığı için gararlı alışveriş olarak görülebilecek olan birçok işlem türü, şans ve tesadüfe bağlı bir kazanç içerdiği ölçüde bir tür kumar olarak görülmüş ve yasaklanmıştır (Şâfiî, IV, 235; VI, 223; Serahsî, XV, 102; XXIX, 158; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1490; Kâsânî, VI, 51; Osman b. Ali ez-Zeylaî, IV, 131). Câhiliye devrinde yaygın münâbeze, hasât, mülâmese gibi bazı alışveriş türlerinin İslâm döneminde yasaklanışının bir sebebi de onların bir nevi kumar oluşudur (Osman b. Ali ez-Zeylaî, IV, 48; İbn Âbidîn, V, 65-66). Özellikle bu açıdan dinin kumar yasağı, fıkıhta genişletici bir yoruma tâbi tutularak rızâ unsurunun yeterince bulunmadığı hukukî işlemlerin iptali, haksız kazançların ve beklenmedik hak kayıplarının önlenmesi, akidlerde bilinmezliğin giderilmesi, açıklık ve güvenliğin sağlanması yolunda temel bir argüman olarak kullanılmış, böylece muâmelâtta hâkim diğer ilkelerle birlikte borçlar hukukunun genel çizgisini belirleyen bir bakış açısı oluşturmuştur.
Allah Resûlü (sas), Allah’ın (cc) vaadinin gerçekleşeceğini müşriklere göstermesi için Hz. Ebû Bekir’in (ra) onlarla bahse girmesini teşvik etse de bahisle kazanılan malın kullanılmasını uygun bulmamıştır. Çünkü bahis, alın terine ve helâl kazanca dayanmayan bir kolay kazanç kapısıdır. Bu noktada dinimiz helâl kazanca büyük önem vermiş, Allah Teâlâ (cc), "Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin." buyurmuştur. Allah Resûlü (sas) de birçok sözünde helâl rızkın, alın terinin önemine vurgu yapmış, "Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir rızık asla yememiştir. Allah’ın peygamberi Dâvûd (as) da kendi elinin emeğini yerdi." buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz (sas), kendisine, "En faziletli kazanç hangisidir?" diye sorulduğunda, "İyi bir alış veriş ve kişinin el emeğiyle kazandığıdır." diyerek cevap vermiş, el emeğinin değerini ortaya koyması bakımından, "Sizden birinizin urganını alıp (dağa gitmesi), sırtında odun getirip satması ve böylece Allah’ın (cc) onun itibarını koruması, bir şey verip vermeyeceği belli olmayan kimselerden dilenmesinden daha hayırlıdır." buyurmuştur.
İddia ve Spor toto / loto oynamak haram mıdır
Öte yandan Kur’an ve sünnette içki ve kumarın birlikte zikredilerek yasaklanmış olması, bu iki kötü alışkanlığın birbirini besleyen yönüne dikkat çekmektedir. İçki içmek ve kumar oynamak ortak mekânlarda birbirini tamamlayıcı mahiyette icra edilmektedir. İki kötü alışkanlık da fertlerin psikolojik ve fizyolojik dengelerini bozmakta, akıl ve ruh sağlıklarını tehdit etmektedir. İçki ve kumar, fertlerin olduğu kadar birlikte yaşadıkları ailelerinin, akrabalarının ve toplumun huzurunu yok etmektedir. Bunlar neticesinde ailenin temelleri sarsılmakta, masum ve günahsız yavrular anne-baba şefkatinden mahrum bırakılarak sokaklara itilmektedir. Bu durum genç nesillerin başıboş vaziyette, eğitim, sevgi ve şefkatten yoksun yetişmesine, zararlı alışkanlıkların pençesine düşmesine yol açmakta, toplumun geleceğe güvenle bakmasına mâni olmaktadır.
Bu âyetlerin nâzil olmasından sonra Hz. Ebû Bekir (ra) onları yüksek sesle Mekke sokaklarında okumaya başlar. Bunun üzerine bir grup Kureyşli, Hz. Ebû Bekir’e (ra) İranlılarla Bizanslıların mücadelesinde kimin üstün geleceği konusunda bahse girmeyi teklif ederler. Buna göre aralarında belli bir süre tayin edecekler bu süre içerisinde kimin dediği doğru çıkarsa karşı taraf ona bir miktar deve verecektir. Müşrikler süre tayinini Hz. Ebû Bekir’e (ra) bırakırlar ve sonuçta altı yıllık süre için anlaşırlar. Fakat altı yılın sonunda beklenilen galibiyet gerçekleşmez ve müşrikler bahse girdikleri malı Hz. Ebû Bekir’den (ra) alırlar. Müslümanlar da Hz. Ebû Bekir’in (ra) bahis müddetini ‘altı yıl’ olarak belirlemesini hoş karşılamazlar. Çünkü âyette geçen "bid’a" kelimesi üç ile dokuz sayıları arasını ifade eder. Bu olaydan haberdar olan Allah Resûlü (sas) de onun bu şekilde süre tayin etmesini hoş karşılamayınca Hz. Ebû Bekir (ra) amacının yalnızca Allah (cc) ve Resûlü’nün (sas) sözünü tasdik etmek olduğunu söyler. Bunun üzerine Allah Resûlü (sas), Hz. Ebû Bekir’e (ra) bahsi büyütmesini ve süreyi uzatmasını tavsiye eder. Hz. Ebû Bekir (ra), Allah Resûlü’nün (sas) tavsiyesi üzerine müşriklere giderek aynı konuda yeniden onlarla bahse tutuşmak ister. Müşrikler Hz. Ebû Bekir’in (ra) talebini kabul ederler. Bu sefer, belirtilen seneler dolmadan, Rumlar İranlıları mağlup ederler. Böylece Hz. Ebû Bekir (ra) bahsi kazanır, bahis karşılığında elde ettiği mallarla Allah Resûlü’nün (sas) huzuruna gelir ve durumu arz eder. Allah Resûlü (sas) de ona bu malları tasadduk etmesini yani hayır olarak vermesini emreder.
Küçük Çapta Bahis Oyunu Oynamak Haram ve Günah mıdır?
Hadislerde de kumar, gerek meysir adlandırmasıyla gerekse o dönemin bazı kumar türlerinin ismi verilerek yasaklanmış, kumar aletlerinin ticareti, bu yolla kazanılan para ve kumar oynayanlar ağır bir dille kınanmıştır (Şevkânî, VIII, 106-119). Bu yasağa esasında teşvik edilen at yarışlarının kumar şeklini alması da dahildir (, VIII, 91-94). İslâm hukukçuları kumarın haram oluşu üzerinde kural olarak ittifak etmekle birlikte âyet ve hadislerin bu kesin tavrını hukukî kalıpta ifade etmeye ve konuya normatif bir açıklama getirmeye çalışmışlardır. Klasik dönem fıkıh literatüründe kumarı ifade için meysir ve kımâr kelimeleri çok defa eş anlamlı olarak kullanılmakta olup Cessâs kımârı karşılıklı risk (muhatara) üzerine temlik (, II, 4; III, 127), Serahsî mal kazanımının şansa/riske bağlanması şeklinde (, VII, 75; XI, 18; XVII, 42; XX, 139), Cürcânî ise yenenin yenilenden bir şey almayı şart koştuğu bir oyun türü olarak tanıtır (, “ḳımâr” md.).
Böylece kumar oynamak, kumar neticesinde para kazanmak çok sert bir şekilde kınanmıştır. Bununla birlikte kumara giden tüm yollar kapatılmış, kumar araç ve gereçlerinin evlerde bulundurulması da hoş karşılanmamıştır. Bu minvalde bir gün Resûl-i Ekrem’in (sas) eşi Hz. Âişe’ye (ra) mahalle sakinlerinden birinin evinde tavla olduğu bilgisi ulaşır. Bunun üzerine Hz. Âişe (ra) onlara, "Eğer onu evinizden çıkarmazsanız, ben sizi mahallemden çıkarırım." diye haber gönderir ve onların evlerinde tavla bulundurmalarına karşı çıkar. Hz. Âişe’nin (ra) evde tavla bulundurulmasına gösterdiği sert tepki tavlanın o gün kumarı çağrıştıran bir oyun aracı olduğu izlenimini vermektedir. Hz. Peygamber’in (sas), "Tavla oynayan kişi Allah’a (cc) ve Resûlü’ne (sas) isyan etmiştir." sözü de bu izlenimi güçlendirmektedir.
Spor müsabakaları üzerinden bahis oynamak caiz midir
Şeriatın istisna ettiği konular hariç para ile iddiaya girmek caiz değildir. İstisna sadece at, deve ve okçuluk yarışlarını kapsar. Bunun dışında bahislerde para almak caiz değildir. Çünkü haksız kazanç ve haram olan kumar sayılmaktadır.