Rahip Brunson, 4üncü kez hakim karşısına çıkacak


Bu olumlu değerlendirmelere rağmen senetle ilgili olumsuz görüşler de mevcuttur. Tirmîzî rivâyetinin ilk râvîsi Fadl b. Sehl el-A‘rec (255/869) hadis alimleri tarafından genel olarak sika kabul edilmekle birlikte, kaynaklarımızda Ebû Dâvûd’un “Ondan rivâyette bulunmam. Çünkü ceyyidü’l-hadistir.” sözü rivâyet edilmektedir.21 Hadisin ikinci râvîsi, hakkında en çok konuşulan kişidir. Abdurrahman b. Gazvan Ebû Nûh Kurâd (207/822) ismindeki bu râvî ile ilgili eleştiriler daha çok münker rivâyetleri ve fert rivâyetleri ile alakalıdır.22 Zehebî onun Bahîra olayıyla ilgili rivâyetini de münker rivâyetleri kapsamında değerlendirir23 ve bu rivâyeti için “Bu gerçekten münker bir hadistir.” ifadesini kullanır.24 Ebu’l-Abbâs ondan başka bunu anlatan kimse görmediğini söylemekte,25 kıssa çok meşhur olduğu için bundan kastın kıssanın kopuk olmayan senedi olduğu ifade edilmektedir.26 Buradan da anlaşılan kıssanın kopuk olmayan tek senedinin bu sened olduğudur.


Rahip Brunson, 4üncü kez hakim ..

Râhip Bahîra olayıyla alakalı en sahih rivâyet ise14 İbn Ebî Şeybe ve Tirmîzî rivâyetidir.15 Bu rivâyetle ilgili Tirmîzî “Garip, hasen bir hadistir. Onu sadece bu tarikten biliyoruz.” değerlendirmesinde bulunmaktadır. Tirmîzî’ye göre hasen hadis isnadında yalan söylemekle itham edilmiş bir râvî bulunmayan, şaz olmayan ve benzeri başka tariklerden rivâyet edilen hadistir. Tirmîzî’nin isnadı muttasıl olmayan hadisleri hasen olarak nitelendirdiği de ifade edilmiştir.16 Garip hadis ise senedinin herhangi bir yerinde râvî sayısı bire düşen hadistir ve hadis alimleri tarafından hoş görülmemiştir.17

Özet olarak vermeye çalıştığımız bütün bu değerlendirmelerden anlaşılan Râhip Bahîra olayı ile ilgili en muteber rivâyet olan Tirmîzî rivâyetinin senedi, hadis tekniği açısından her ne kadar zayıf sayılmasa bile sahih bir rivâyet de değildir. “Zaten Tirmîzî de muhtemelen seneddeki râvîlerin bu zaaflarını ve rivâyetin ferd olmasını göz önünde bulundurarak, dakîk bir değerlendirmeyle hadise hasen garîb hükmünü vermiştir.”37 Dolayısıyla sened itibariyle hasen bir hadisin metninde bir takım ilave ve eksiltmeler bulunması normaldir. Gerek hata ile gerekse başka niyetlerle hadisin içerisine bir takım olağanüstü hadiselerin girmiş olma ihtimali Râhip Bahîra rivâyetleri için son derece anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur. Dolayısıyla bu rivâyetlerdeki bazı cümlelere dayanarak hüküm vermek de o derece yanlış bir anlayış olsa gerektir. Konumuz açısından söyleyecek olursak tamamıyla sika olmayan râvîlerin rivâyet ettiği bir sahâbî mürseli konumundaki ve içerisinde idrâcın/ilavenin bulunduğu bu rivâyetlerden hareketle “Hz. Peygamber’i özel olarak gölgeleyen bir bulutun varlığı” kabul edilebilir bir anlayış değildir.

Rahip Bransonın Serbest Bırakılaması

Hz. Peygamber’i bir bulutun özel olarak gölgelendirmesi ile alakalı ikinci rivâyet, Hz. Peygamber’in Hatice bt. Huveylid adına onun kölesi Meysere ile birlikte gerçekleştirdiği Şam yolculuğu rivâyetidir. Bu rivâyet de Râhip Bahîra olayına benzemektedir. Hatta buradaki râhibin ismi de kimilerine göre Bahîra, kimilerine göre ise Nestûrâ’dır. Konumuzla alakalı olan kısım ise bu rivâyette de Hz. Peygamber’i güneşin hararetinden iki melek korumaktadır ve bu gölgelenme hadisesi gerek râhip gerekse Meysere tarafından görülmüştür. Diğer taraftan bu râhip bir ağacın altında Hz. Peygamber’in oturduğunu görmüş, O’nun kim olduğunu sormuş ve Meysere’ye ‘’Bu ağacın altında nebilerden başkası oturmadı.’’ diyerek onları Şam’a gitmemeleri için uyarmıştır. Üstelik Mekke’ye geri dönüldüğünde Meysere, râhibi ve bulutun Hz. Peygamber’i gölgelemesini Hatice bt. Huveylid’e anlatmıştır.38

İbn İshâk’ın dışında olayı başka bir senetle bize nakleden diğer bir tarihçi olan9 İbn Sa‘d’ın, Râhip Bahîra olayıyla ilgili aktardığı iki rivâyetten sadece birinde Hz. Peygamber’in bir bulutla gölgelenmesi ifadesi yer almaktadır.10 İbn Sa‘d’ın rivâyeti Vâkıdî’ye dayanmaktadır ki Vâkıdî, hadisçiler tarafından şiddetle eleştirilen biridir ve onun rivâyetleri zayıf olmaktan kurtulamamıştır.11 Üstelik söz konusu rivâyet Dâvud b. Husayn12 (135/752) ile son bulmaktadır ve onunla Hz. Peygamber arasında en az iki râvî kopuktur ve söz konusu rivâyet İbn İshâk ve Taberî rivâyetleri gibi mu‘dal hadis olmaktadır.13

Serdar Ortaçın yasadışı bahis reklamı davasında 3 yıl hapsi ..

Rahip Andrew Brunson’un hapisten çıkması ve ev hapsiyle yetinilmesi ABD’yi memnun etmeliydi ama etmemiş görünüyor. Dahası gözaltına alındığında bile verilmeyen bir tepkinin, hem de en üst makamlar tarafından boca edilmesi dikkat çekiyor. ABD başkanı Trump, geniş yaptırımlardan bahis açarken yardımcısı Pence tamamen hoyrat bir üslupla “ayağınızı denk alın” tarzında tehditler yağdırıyor. Resmin tamamına bakıldığında bütün bunlar, meselenin sadece rahip olmadığını gösteriyor.

Hz. Peygamber sütannesi Halîme’nin yanında iken, bir rivâyete göre Halîme’nin diğer bir rivâyete göre ise sütkardeşi Şeymâ’nın, Hz. Peygamber’i gölgelendiren bir bulutun o durduğunda durduğunu yürüdüğünde yürüdüğünü gördüğü rivâyettir.48 Söz konusu rivâyeti bize nakleden ilk tarihçi İbn Sa‘d’- dır. Daha önceki kaynaklarda yer almayan bu rivâyetin senedinin ilk râvîsi İbn Sa‘d’ın katipliğini yaptığı Vâkıdî’dir ki, onun rivâyetlerinin zayıflığı yukarıda ifade edilmişti. 2 İkinci râvîsi Muâz b. Muhammed’dir ve onu İbn Hıbbân sika râvîler arasında saymış, İbn Mace onun hadisini rivâyet etmiştir.49 Muâz’ın rivâyeti naklettiği kişi meşhur alim Atâ‘ b. Ebî Rebâh’tır. Onunla ilgili tek problem birçok irsalde bulunması ve mürsel rivâyetlerinin de zayıf olmasıdır. Ahmed b. Hanbel, “Atâ‘nın mürsellerini en zayıf mürseller arasında saymıştır.50 Rivâyetin son râvîsi Abdullah b. Abbâs’tır. Onun bu olaya şahit olması mümkün değildir; dolayısıyla İbn Abbâs, Ebû Mûsâ’nın Râhip Bahîra rivâyeti gibi, bu rivâyeti ya Hz. Peygamber’den ya da diğer sahâbîlerden, üçüncü bir ihtimal olarak da halk arasında yaygın ve meşhur bir mesele olduğu için bunu halkın ağzından dinlemiştir.

Türkiyede misyonerlik ve Rahip Brunson olayı

Konuyla ilgili rivâyeti nakleden ilk eser İbn İshâk’ın Sîreti’dir.5 İbn İshâk bu rivâyetle ilgili bize herhangi bir senet vermemektedir. Üstelik İbn İshâk beş yerde Râhip Bahîra olayını anlatırken hadis ilmi açısından temriz sigası diye tabir edilen “Fîmâ yez‘umûne/ze‘amû” (iddia ettiklerine göre/iddia ettiler) şeklinde ifadeler kullanmaktadır.6 Tarih kitapları genel olarak bu rivâyeti İbn İshâk’tan naklederler. Taberî, söz konusu olayı iki ayrı rivâyetle birini Tirmîzî’den diğerini ise İbn İshâk’tan nakletmekte ve İbn İshâk’ın bu rivâyeti tâbiînden Abdullah b. Ebû Bekr b. Muhammed’den (135/752) aldığını söylemektedir.7 Dolayısıyla gerek İbn İshâk’tan nakledilen gerekse Taberî’de olduğu gibi onun Abdullah b. Ebî Bekr’den naklettiği rivâyetler mu‘dal hadis8 olmaktadır ve hadis tekniği açısından bu tür rivâyetler en zayıf hadis türlerindendir.

Hz. Peygamber’i en azından birkaç kişinin içinde bulunduğu bir anda bir bulutun veya meleğin gölgelendirmesi akla şunu getirmektedir: Bu olaya şahit olan insanlar Hz. Muhammed peygamber olunca onun bir bulut tarafından gölgelendirilmesi hususunu neden gündeme getirmediler? Biz Hz. Peygamber’in olağanüstü bir şekilde bulutla gölgelenmesine dair rivâyetlerde olayın içinde yer alan insanlardan daha sonraki dönemlerde böyle açıklamalara rastlayamıyoruz. “Birçok kişinin şahit olması gereken bir olayın, tek kişi tarafından nakledilmesi ve haberin yaygınlaşmaması rivâyetin tenkidini kolaylaştırmaktadır.”53 Örneğin kölesi Meysere’nin anlatımıyla bu olayı öğrenen Hz. Hatice validemiz, Hz. Muhammed’e ilk peygamberlik geldiği zaman onu teskin babında sözler söylerken onun ahlakından bahsetmekte, ancak o gün “Senin zaten büyük bir adam olacağın belliydi. Bulutlar bile sadece sana gölge yapıyorlardı.” vb. sözler söylememekte, en azından bulutun gölgelemesiyle risalet görevi arasında, sonrakilerin yakıştırmaları gibi bir bağ veya ilgi kurmamaktadır.54


12 ekim 2018 rahip brunson davası

Râhip Bahîra rivâyetinde gördüğümüz topluluk içerisinde bulutun sadece onu gölgelendirmesi, şayet doğruysa neden diğer insanlar Mekke’den Busra’ya kadar bu bulutu göremediler de bu bulutu ilk olarak ve sadece Bahîra görebildi? Niye kervandakiler özellikle Ebû Tâlib bu hususta bir şey söylemedi? Râhip Bahîra rivâyetinde özellikle her şeyin râhibe söyletilmesi ve onun konuşturulup diğer insanların susturulması rivâyette kurgusal olayların varlığını bize düşündürtmektedir.

an itibari ile 5.85 den 6827 dolar ile girdiğim kur

Brunson meselesi ve misyonerlik meselesine gelecek olursak: Brunson, Türkiye’de 23 yıldır misyonerlik yapan birisi. Eşiyle beraber gelmiş ABD’den ve evanjelik bir kiliseye bağlı. ABD’de evanjelistler çok güçlü bir yapı ve özellikle Cumhuriyetçi iktidarında ve Trump yönetiminde. Çünkü Başkan Yardımcısı Pence de evanjelist ya da evanjelistlerin çok büyük desteğine sahip. Dolayısıyla burada olayın ABD tarafından büyütülmesi bir yerde anlaşılır bir şey. Aslında bu adım adım oldu; bununla ilgili yaptığımız ilk haberleri hatırlıyorum, Türk medyasında çok fazla ilgi görmüyordu, Türk-Amerikan ilişkileri bağlamında çok ilgi görmüyordu; ama FETÖ suçlaması nedeniyle Rahip Brunson’la ilgili özellikle iktidara yakın yerlerde çok yazı çıkıyordu. Ama bir gün Beyaz Saray’da, birisinin, evanjelist bir temsilcinin Trump’la görüşüp ona Brunson’dan bahsettiği haberini biz Amerika’da küçük bir gazete görüp haberleştirmiştik, oradan bu yana olay adım adım büyüdü.
Misyonerler kim, ne yapıyorlar? Aslında karmaşık bir öykü var. Türkiye’de sadece Amerikalılar değil; dünyanın dört bir tarafında Hıristiyan misyonerler yıllardan beri hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren ciddi bir şekilde faaliyet yürütüyorlar ya da yürütmeye çalışıyorlar. Ama bunların hepsi birbirinden farklı; birden fazla çok sayıda ayrı kilise var. Kimisi Amerikalıların olduğu gibi Protestanlığın değişik kollarından oluyor, kimisi Katolik oluyor, kimisi mormonlar gibi –yeni din olarak da adlandırılabilecek tarikatlar diyelim– onlardan oluyor, Yehova Şahitleri de apayrı bir olay. Bir misyonerlik faaliyeti Türkiye’de uzun bir süredir kendini gösteriyor. Sadece Amerikalılar ya da Avrupalılar değil; Asyalılar da –Koreliler örneğin– uzun süredir Türkiye’de faaliyet gösteriyor, İslam coğrafyasının dört bir yerinde göstermeye çalıştıkları gibi.
Başarılı olabiliyorlar mı? Çok başarılı olduklarını açıkçası sanmıyorum; şu âna kadar yürüttükleri faaliyetler ve buraya yaptıkları yatırımlarla kıyaslandığı zaman Türkiye’de –birbirinden farklı; Protestan olsun Katolik olsun ya da başka dallar olsun– çok etkili olduklarını söylemek mümkün değil. Türkiye’de hâlâ Hıristiyanlık dendiği zaman esas olarak bu toprakların insanları olan Ermeniler ve Rumlar, Rum Ortodokslar daha çok akla geliyor. Sonradan Hıristiyanlığı seçmiş olan kişilerin, yani Hıristiyan doğumlu olmayıp da sonradan misyoner faaliyetlerin etkisi altında Hıristiyanlığı seçmiş kişilerin sayısının çok büyük olduğu söylenemez. Varlıkları da zaten görünür değil; genellikle evlerden, dairelerden dönüştürülmüş kiliselerde faaliyetlerini yürütmeye çalışıyorlar ve daha çok büyük şehirlerde varlıkları gözüküyor; ama onun dışında Anadolu’da da bayağı bir faaliyet yapmak istediklerini biliyoruz.

bence rahip bırakılmayacak gibi

Muhakkik bir alim olmasına, rivâyetleri bir muhaddis olarak tenkit etmesine karşın İbn Kesîr, Hz. Mûsâ ile Hz. Peygamber’in mucizelerini karşılaştırırken şöyle der: “Hz. Mûsâ’nın çölde bulutla gölgelenmesinin benzeri, Râhip Bahîra’nın gördüğü ve sadece Hz. Peygamber’i gölgelendiren bulut rivayetinde vardır. O, on iki yaşındadır ve amcası Ebû Tâlib ile birlikte Şam’a ticaret için gitmektedir. Bu olay, Hz. Muhammed kendisine vahyedilmeden önce gerçekleştiği için daha etkileyicidir. Bulut çevresindekileri değil de sadece onu gölgelendirmiştir. Bu Allah Teâlâ’nın ona verdiği önemin daha çok olduğunu ve İsrailoğulları ile başkalarının bulutla gölgelenmesinden daha net olduğunu göstermektedir. Yine bulutun gölge yapmasından maksat, sıcağın şiddetinden dolayı gölgeye duyulan ihtiyaçtır. Bu konuda bizim Delâil’de zikrettiğimiz şöyle bir rivâyet vardır: “Açlık, susuzluk ve kıtlıktan dolayı Hz. Peygamber’den yağmur yağması için dua istendiğinde o, ellerini kaldırıp üç defa ‘Allah’ım! Yağmur ver.’ diye dua etmiştir. Enes dedi ki: ‘Vallahi biz gökyüzünde hiç bulut görmüyorduk. Bizimle Sel‘ dağı arasında görmemize engel olan herhangi bir ev vb. bir şey de yoktu. Dağın ardından büyük bir bulut kümesi göründü. Gökyüzünü bulutlar sardı ve yağmur yağmaya başladı.’ Yine Enes şöyle demektedir: ‘Vallahi bir hafta güneşi görmedik.’ İnsanlar Allah Rasûlü’nden yağmursuz bir hava istediklerinde o, ellerini kaldırarak ‘Allah’ım! Bize değil etrafımıza yağdır.’ diye dua etti. Hz. Peygamber’in elleriyle işaret ettiği yere doğru bulutlar çekildiler. Sonuçta Medine, çevresine yağmur yağan ancak kendisine yağmayan bir şemsiye gibi oldu.’ Bu, kendisine ihtiyaç duyulan bir gölge durumudur ve eminim ki buna ihtiyaç çok daha fazladır. O, (yağmur için olan) daha faydalıdır. Bu konudaki tasarruf ise daha açık bir mucizeye ve daha çok öneme işaret etmektedir. Allah en iyi bilendir.”85